-
1 bir kalem
für einen Augenblick [o Moment]bir şeyi \bir kalem geçmek etw für einen Augenblick außer Betracht lassen -
2 kalem
kalem s1) Stift m; (çelik \kalemi) Feder f; (tükenmez \kalem) Schreiber m\kalem açmak einen Stift (an) spitzenbir şeye \kalem çekmek etw durchstreichenbir şeyi \kaleme almak etw abfassen [o verfassen] -
3 el
кисть (ж) рука́ (ж)* * *I1) рука́, ру́киel sıkmak — пожа́ть ру́ку
el sıkışma — рукопожа́тие
2) ру́чкаkapı eli — дверна́я ру́чка
3) ход ( в некоторых играх)şimdi el bende — сейча́с мой ход
4) счётное слово разhavaya üç el ateş etti — он сде́лал три вы́стрела в во́здух
••elini veren kolunu alamaz — посл. ему́ дай па́лец, он ру́ку отхва́тит
elinle ver ayağınla ara — погов. ему́ дай [в долг] рука́ми, а [обра́тно] проси́ нога́ми
- elde- eldeki- elde mi?- elden- elinde
- elinden- eliyle- el açmak- eline ağır
- ele alınmaz
- ele almak
- eline almak
- el altında
- elinin altında
- el altından
- el atmak
- ele avuca sığmamak
- eli ayağı bağlı
- eli ayağı buz kesilmek
- el ayak çekilmek
- eli ayağı düzgün
- eline ayağına kapanmak
- elini ayağını kesmek
- elini ayağını çekmek
- elini ayağını öpeyim!
- eli ayağı tutmak
- eli ayağı kesilmek
- eli ayağı tutmamak
- eline ayağına üşenmemek
- ele bakmak
- eline bakmak
- el basmak
- eli boş dönmek
- eli boş gelmek
- eli böğründe kalmak
- eli koynunda kalmak
- elini çabuk tutmak
- el çekmek
- elini çekmek
- elden çıkarmak
- elden çıkmak
- el çırpmak
- eli dar
- eli darda
- el değiştirmek
- el değmemiş
- eline doğmak
- eli dursa ayağı durmaz
- eline düşmek
- elden düşürmemek
- eli ekmek tutmak
- elden ele dolaşmak
- elden ele gezmek
- el elden üstün
- el ele vermek
- el ense etmek
- eli ermez gücü etmez
- elini eteğini çekmek
- eline eteğine doğru
- el etek öpmek
- eline eteğine sarılmak
- el etmek
- elde etmek
- elden geçirmek
- ele geçirmek
- ele geçmek
- eline geçmek
- elinden geleni ardına
- elinden geleni arkasına komamak
- elinden geleni bırakmamak
- elden geleni yapmak
- elinden geleni yapmak
- elden gelmek
- elinden gelmek
- elinden gelse...
- elden ne gelir?
- elden gelmemek
- elinden gelmemek
- eli genişlemek
- elde gezmek
- ellerde gezmek
- elinin hamuruyla erkek işine karışmak
- elinden hiç bir şey kurtulmaz
- elinden bir iş çıkmamak
- elinden kaza çıkmak
- elinden bir kaza çıkmak
- elinden iş gelmemek
- elinden bir iş gelmemek
- eli işe yatmak
- elini kalbine koyarak söylemek sürmek
- elini kalbine koyarak düşünmek sürmek
- elini kalbine koyarak hüküm sürmek
- elden kaçırmak
- el kaldırmak
- eli kalem tutmak
- elinde kalmak
- eline kalmak
- elinden kan çıkmak
- elini kana bulamak
- el katmak
- eli kırılmak
- elini kolunu bağlamak
- eli kolu bağlı kalmak
- elini kolunu sallaya sallaya gelmek
- elini kolunu sallaya sallaya gezmek
- el koymak
- eli koynunda - elinden hiç bir şey kurtulmamak
- eli kurusun!
- eli olmak
- elinde olmak
- elde olmamak
- elinde olmamak
- elini oynatmak
- eli para görmek
- eline sağlık!
- elinize sağlık!
- elini sallasa ellisi başını sallasa tellisi
- elini sıcak sudan soğuk suya sokmamak
- eli silâh tutan
- eline su dökemez
- el sürmemek
- eli şakağında
- el tazelemek
- el tutmak
- elinde tutmak
- elinden tutmak
- elle tutulacak tarafı kalmamak
- elle tutulacak yanı kalmamak
- elle tutulur gözle görülür
- el uzatmak
- el üstünde tutmak
- eli varmamak
- eli gitmemek
- el vermek
- ele vermek
- el vurmamak
- eli yatmak
- bu işte eli yok
- eller yukarı!
- bir eli yağda bir eli balda II1) чужо́й, чужа́к2) страна́, крайyabancı ellerde — в чужи́х края́х, на чужби́не
3) наро́д, населе́ние4) пле́мя••elin ağzı torba değil ki büzesin — посл. на чужо́й рото́к не наки́нешь плато́к
el ile gelen düğün bayram — посл. ≈ на миру́ и смерть красна́
elin derdi ele masal gelir — посл. чужу́ю беду́ рука́ми разведу́
- el kapısında çalışmakel kazanıyla aş kaynatmak — погов. прийти́ на гото́венькое
-
4 tecrübe
а1) о́пыт, испыта́ние, про́ба, экспериме́нтtecrübe devresi — испыта́тельный срок
- ın tecrübesini etmek — эксперименти́ровать над чем, поста́вить о́пыт с чем
tecrübeye koymak — поста́вить на испыта́ние
tecrübe merkezi — о́пытная ста́нция
tecrübe pilotu — лётчик-испыта́тель
tecrübesini yapmak — испыта́ть на пра́ктике
laboratuvar tecrübeleri — лаборато́рные экспериме́нты
2) о́пыт, о́пытностьistihsal tecrübesi — произво́дственный о́пыт
uzun bir tecrübe — многоле́тний о́пыт
tecrübemle bilirim — [я] зна́ю по со́бственному о́пыту
□
-ı tecrübe etmek — а) про́бовать, испы́тывать; эксперименти́ровать, производи́ть о́пыты; испы́тывать на пра́ктике; б) выявля́ть ка́чество, определя́ть про́бу (металла)◊
tecrübeyi göğe çekmediler ya! или tecrübeyi göğe çekmemişler ya! — почему́ не попробо́вать!, попы́тка не пы́тка! (букв. не вознесли́ же о́ пыт на не́бо)◊
tecrübe tahtası — подо́пытный кро́лик (букв. подо́ пытная доска́)◊
kalem tecrübesi — про́ба пера́◊
bir tecrübe bin nasihatten evlâdır — посл. о́пыт лу́чше ты́сячи наставле́ний; лу́чше о́дин раз уви́деть, чем сто раз услы́шать -
5 hallice
лу́чше, полу́чше, в лу́чшем состоя́нииhallice bir adam — живу́щий в доста́тке, доста́точно обеспе́ченный
bu kalem ötekiden hallice — э́та ру́чка лу́чше той
hasta bugün hallice — больно́му сего́дня полу́чше
-
6 hep
1) всё, весь, все ( без исключения)hepimiz gördük — все мы ви́дели
hepinizi iyi buldum — я всех вас нашёл в до́бром здра́вии
hepsinde kalem var — у всех име́ются ру́чки
hep beraber — все вме́сте
hep bir apızdan — хо́ром, в оди́н го́лос
hep birden — все вме́сте
2) всегда́, всё вре́мя, постоя́нноhep onu düşünüyorsun — ты всё вре́мя ду́маешь о нём
hep geç kalır — он постоя́нно опа́здывает
•• -
7 kutu
коро́бка (ж)* * *1) коро́бка врз. ; шкату́лка, я́щик, я́щичек; жестя́нкаfişek kutusu — патро́нный я́щик
hız kutusu — тех. коро́бка скоросте́й
hız değiştirme kutusu — тех. коро́бка переда́ч
kalem kutusu — пена́л
kibrit kutusu — коро́бка спи́чек
konserve kutusu — консе́рвная ба́нка
posta kutusu — почто́вый я́щик
2) перен. средото́чие (чего-л.)akıl kutusu — ума́ пала́та
fesat kutusu — интрига́н
••- kutu gibi bir ev -
8 açmak
I vt1) öffnen, aufmachenbirinin gözünü \açmak ( fig) jdm die Augen öffnen3) ( musluk) aufdrehengözlerini açtı er schlug die Augen aufkapıyı açamıyorum ich kann die Tür nicht aufschließen; ( fam) ich krieg die Tür nicht aufkulaklarını aç! sperr deine Ohren auf!6) ( perde) aufziehen7) ( paket) auspackenateş \açmak das Feuer eröffnen9) ( yeni ülke) erschließen10) ( vücudunun herhangi bir yerini) frei machen, entblößen12) ( mantarlı şişe) entkorken15) jur ( kamu davası) erheben; ( soruşturma) einleiten; ( dosya) anlegen; ( hesap, vasiyetname) eröffnen17) ( iskambil kâğıdı) aufdeckenkollarını \açmak die Arme ausbreiten21) birine yol \açmak jdm den Weg freimachenII vi1) ( çiçek) blühen, aufgehen2) ( hava) auflockern
См. также в других словарях:
bir kalem — sf. 1) Aynı, benzer, tek tür 2) zf. Bir an için Bu düzeni uyduranlar sanayi babaları ve reklam şirketleridir. Boş verin bir kalem onları. H. Taner Atasözü, Deyim ve Birleşik Fiiller bir kalem geçmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
bir kalem geçmek — boş vermek, bir an için göz ardı etmek Üniversiteyi filan bir kalem geçin, liseyi bile okuyamamıştı. H. Taner … Çağatay Osmanlı Sözlük
kalem — is., Ar. ḳalem 1) Yazma, çizme vb. işlerde kullanılan çeşitli biçimlerde araç Kâğıt, kalem, mürekkep, hepsi masanın üstündedir. F. R. Atay 2) Resmî kuruluşlarda yazı işlerinin görüldüğü yer Bütün bizim kalem böyle, geçen gün de Sıtkı Efendi o kör … Çağatay Osmanlı Sözlük
bir — is. 1) Sayıların ilki 2) Bu sayıyı gösteren 1, I rakamlarının adı 3) sf. Bu sayı kadar olan Bir kalem. 4) sf. Herhangi bir varlığı belirsiz olarak gösteren (sayı) Bir adam sizi arıyor. 5) sf. Tek Allah birdir. 6) sf. Beraber Hep biriz, ayrılmayız … Çağatay Osmanlı Sözlük
kalem beyi — is., esk. Kalem efendisinden daha üst görevli Bu kumral saçlı, şişman bir kalem beyi idi. Ö. Seyfettin … Çağatay Osmanlı Sözlük
kalem oynatmak — 1) yazı yazmak Namık Kemal in tek başına kalem oynattığı alanlarda başyazarlar, fıkra yazarları, sanat eleştiricileri yetişir. N. Cumalı 2) bir yazıyı düzeltmek 3) bir yazıda değişiklik yapmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
KALEM — (C.: Aklâm) Kamış. Yazı için ucu inceltilen bir nevi ince ve sert kamış. * Yazı yazmak için kullanılan her türlü âlet. * İfâde. Üslub. * Mâden, taş ve tahta üzerinde oymak için ucu sivri çelik âlet. * İnce boya, fırçası. * Yazı enva ı. * Resim.… … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
kalem açmak — kalemin ucunu yontup kullanılabilecek bir duruma getirmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
tükenmez kalem — is. Ucunda küçük bir bilyesi bulunan ve içi özel bir mürekkeple dolu ince bir borucuktan oluşan bir kalem türü, tükenmez … Çağatay Osmanlı Sözlük
eli kalem tutmak — 1) yazı yazmayı bilmek 2) düşündüğünü güzel bir anlatımla yazmak Saz sanatkârı bütün kedileri sever. Aynı zamanda eli kalem tuttuğundan sevdiği kedilerin bir bir hikâyesini yazar. H. Taner … Çağatay Osmanlı Sözlük
kurşun kalem — is. İçi grafitli, yazısı kolayca silinebilen, değişik biçimleri olan bir tür kalem … Çağatay Osmanlı Sözlük